Ver Cüppemi Al Semerini

Nasreddin Hoca, yaz günü tarladan gelirken terlemiş. Cüppesini çıkarıp eşeğin üstüne atmış. Karşıdan gelen bir ahbabıyla halleşirken, bir de bakmış ki eşek alıp başını gitmiş. Yetiştiğinde ne görsün; cüppenin yerinde yeller esiyor. Eşeğin semerini çıkardığı gibi kendi sırtına geçirdikten sonra, Karakaçan’a:

– Öyle bakıp durma, demiş, ver cüppemi, al semerini!

Vakit Varken Ağlamak Lazım

Hocanın karısı hastalanmış; yatağa düşmüş. Hoca her gün karısının baş ucuna oturur, Yunus Emre’nin dediği gibi yaşın yaşın ağlarmış. Konu komşu Hoca’ya:

– İnşallah iyileşir, demişler, ne diye çocuklar gibi ağlayıp duruyorsun?
– Olmaz, demiş, Hoca, bilirsiniz ben meşgul bir adamım, yarın bir şey olur, ağlamaya fırsat bulunmaz, bırakın da vakit varken doyasıya ağlayayım!

 

Uzar mı Uzamaz mı?

Nasreddin Hoca bir gün Akşehir pazarında gezerken, ahalinin kılıç satan bir adamın çevresinde toplandığını görmüş. Adam, kılıçları için demediğini bırakmıyormuş:

– Ey Müslümanlar, bu elimdeki kılıç düşmana sallayınca 5 arşın uzar.

Hoca bakmış, herkes kapış kapış kılıç alıyor. Ertesi gün evdeki maşayı kapıp pazara gelmiş ve bağırmaya başlamış:

– Bu elimdeki maşa, düşman karşısında 10 arşın uzar.
– İlahi Hoca, demişler, Allah’ın maşası hiç uzar mı?

Hoca fırsatı buldu ya şimdi taşı gediğine koymaz mı?

– Kılıcın uzadığına inanırsınız da maşanın uzadığına neden inanmazsınız? Bu maşa kadının eline geçsin de görün uzuyor mu, uzamıyor mu?

Uykum Kaçtı

Nasreddin Hoca, gece kuşu olmamış ama biraz da ona benzemiş. Anlayacağınız sevgili Hocamızı uyku tutmaz olmuş. Bu kadarı iyi de Akşehir’in o daracık sokaklarında bir o yana bir bu yana hayalet gibi dolaşmasına ne demeli?

Yine böyle bir gün, gecenin bir yarısı sokakta subaşıy |a burun buruna gelmezler mi? Subaşı meraklı gözlerle Hoca’yı iyice tanıyana kadar süzdükten sonra:

– Hoca demiş, bu saatte ne arıyorsun?

Hoca ne güzel söylemiş:

– Uykum kaçtı da onu!

Uyku İlacı

Bizim Hoca talebeleriyle Kuduri adlı kitabı okurken bir kadıncağız:

– Hocam, demiş, ocağına düştüm, bizim ufaklığı geceleri uyku tutmuyor, bir muskacık yazsan da uyuşa!

Hoca, önündeki kitabı kapayıp al bunu demiş, yastığının altına koy!

– Böyle muska olur mu, diyecek olmuş kadın.
– Muska değil ama, demiş, Hoca, ondan daha etkili. Kitaba başlayınca mollalarım hemen esnemeye başlıyor!

Utancımdan Saklandım

Nasreddin Hoca’nın evine hırsız girmiş. Girmiş girmesine de ev tam takır, kuru bakır. İlaç için çalacak bir şey yok. Eyvah, hırsıza mahcup olacağım diye düşündüğünden midir nedir; Hoca bir dolaba saklanmış. Hırsız, oraya bakarken buraya bakarken, dolabı açınca Hoca’yı karşısında görmez mi!

– Sen… demeye kalmadan Hoca sözü hırsızın ağzından almış:
– Korkma ahbap, demiş, çalacak bir şeyler bulamayacağın için utancımdan saklandım!

Timur’un Rüyası

Aksak Timur bir gün Akşehir’in ileri gelenlerinden bir adamı huzuruna istemiş. Hiçbir şeyden haberi olmayan adamcağız huzura çıkınca, Timur:

– Bana bak, demiş, sen kim oluyorsun da bana hakaret ediyorsun.
– Aman Hünkâr’ım, demiş adam, buna nasıl dilim varır?

Timur’un öfkeli sesi yeri göğü inletmiş:

– Utanmaz, bir de yalan söylüyorsun, gece rüyamda gördüm, hakaret ediyordun. Tez götürün bu adamı, gereği yapıla!

diyerek adamın ölüm fermanını imzalamış. Akşehir dediğin ne ki, olay anında duyulmuş. Duyulur duyulmaz da bizim Nasreddin Hoca tası tarağı topladığı gibi Akşehir’den hicret etmek istemiş. Ahali Hoca’nın kapısında toplanıp:

– Aman Hocam, demişler, nereye gidiyorsun, bizi Timur’dan sen koruyordun, sahipsiz kalacağız.
– Bundan sonra değil sizi, Nasreddin Hoca’yı da koruyamam, demiş. Adamın dünyasına karıştım ama, rüyasına karışamam!

Ters Oğul

Hoca’nın oğlu ile başı dertteymiş. Ne söylerse, o tam tersini yapıyormuş. Evlat bu atsan atılmaz, satsan satılmaz hesabı, Hoca da çaresiz katlanıyormuş.

Bir gün, baba oğulun çuvalını eşeğe yükletip değirmenden gelirken, Hoca, şu yoldan gidelim deyince, oğul tam tersi yola eşeği dehlemiş. Önlerine çay çıkmış. Hoca bakmış ki çuval sol yana ağmış; suya düştü düşecek. Ne söylese oğlu aksini yapıyor ya:

Aman oğlum, demiş, çuval sağa kayıyor, düzeltiver!

Aksi oğlun o gün söz dinleyeceği tutmuş; babasının tam dediğini yapmaz mı… Çayda hamur bayramı!

Hoca ne dese haklı:

– Bre ters! Kırk yılda bir düzlüğün tuttu, undan eyledin bizi!

Ters Binmenin Bahanesi

Nasreddin Hoca’nın huyudur, eşeğe ters biner, bilirsiniz; bir gün öğrencileriyle şehir dışına ders yapmaya giderken, içlerinden biri:

– Yahu Hocam, demiş, sen neden ters binersin bu hayvana?
– Böylesi iyi, demiş, Hoca, doğru binsem ardımda Kalırdınız, siz öne geçseniz ben sizin ardınızda kalırdım!

Teke Burcu

Hocaya durup dururken hangi burçtansın diye sormuşlar:

– Teke, demiş Hoca.
– Kuzum Hoca, demişler, böyle bir burç da yıldız da yok.
– Olsun, demiş Hoca, çocukluğumda rahmetli annem senin burcun oğlak derdi, oğlak o zamandan bu zamana teke oldu!

Terbiye, Buzağı İken Verilir Hoca’nın ineği buzağılamış. Buzağı serpildikçe Ho ca’yı da canından bezdirmeye başlamış. Ahıra bağiasa ipinden kurtuluyor, kaşla göz arasında alıp başını gidiyormuş.
Bir gün yaramaz buzağı, Hoca’nın bahçede bin bir emekle yetiştirdiği ne kadar domates, fasulye varsa hepsini çiğnemiş, talan etmiş. Tabi, Hoca’nın da iyice sabrını taşırmış. Hoca, bastonunu kaptığı gibi ahırdaki ineği evire çevire dövmeye başlamış.

Hoca’nın hanımı şaşırmış kalmış. Hoca’yı sakinleştirmeye çalışmış.

– Yahu Efendi, ineğin ne günahı var da, hıncını ondan alıyorsun. Suçlu bahçede. Git, buzağı ile kozunu paylaş, deyince, Hoca:

– Yok hanım, demiş, suçun büyüğü inekte. Ağaç yaşken eğilir. Yavrusuna iyi terbiye verseydi, öyle orayı burayı talan etmezdi, elleme, bu inek bu köteği hak etti!