Bir gün Hoca, ağaç buduyormuş. Yoldan geçen biri’
– Dikkat et Hoca, demiş, bindiğin dalı kesiyorsun düşersin!
Biraz sonra Hoca kendini yerde bulmuş. İçinden:
– Ne mübarek adam, demiş, düşeceğimi bildi, öyleyse öleceğimi de bilir!
Akşehir’i kanş karış arayıp adamı bulmuş:
– Benim ağaçtan düşeceğimi bildin, öleceğimi de bilirsin, demiş, ben ne zaman öleceğim?
Adam, nereden bilirim senin ne zaman öleceğini dediyse de Hoca’yı ikna edememiş. Başından savmak için:
– Eşeğin dağa çıkarken, demiş, bir kere yellenirse canının yarısı, iki kere yellenirse tamamı çıkar.
Hoca, eşek yellenecek de canım çıkacak diye, korkudan hiç dağa çıkmıyor, çevresinden dolanıyormuş. Ama Timur, otağını dağın tepesine kurdurunca çaresiz çıkması gerekmiş.
Hoca eşekle dağa çıktıkça yüreği eşek yellenecek diye hop hop ediyormuş. Doruğa az kala tam “Çok şükür yellenmedi.” derken, eşek bir kere yellenmiş.
Hoca: “Canımın yarısı gitti.” demiş. “Güzel Allah’ ım, hiç değilse yarım canla yaşayayım.” diye yalvarırken, eşek iki kere yellenmiş.
Hoca: “Tamam, ruhuma el fatiha.” diyerek yere uzanmış. Orada yatmış, yatmış. “Allah Allah cenazemi kaldıran da yok.” diyerek Akşehir’e gelmiş.
Her önüne çıkana “Ben öldüm, beni gömün.” demiş. Millete eğlence lazım. Hoca’yı cenaze gibi yıkamışlar, tabuta koymuşlar, namazını kılmışlar, kabristana götürürken yol ikiye aynlıyormuş. Cemaatin yansı şu yoldan, yarısı bu yoldan gidelim deyince, Hoca, tabutun kapağını kaldırıp:
– Sağlığımda, demiş, şu yoldan giderdim; ama ben ölüyüm. Nereden götürürseniz götürün, nasıl olsa son durak tahtalı köy!